Zarfın içinde mutlu bir ailenin solmuş bir fotoğrafı vardı: bir adam, bir kadın, iki çocuk ve çite bağlı bir köpek. Fotoğraf buruşmuş ve kenarları yıpranmıştı, sanki defalarca ellenmiş gibiydi. Ama kalbimi durduran bu değildi. Fotoğrafa, aceleyle karalanmış, yer yer mürekkebi bulaşmış bir not eşlik ediyordu: "Lütfen Max'e iyi bakın. Üzgünüz." Mesajın imaları içime işlerken, kalbim göğsümde çarparak orada öylece durdum. Bu insanlar kimdi ve sevgili evcil hayvanlarını neden terk etmişlerdi? Bakışlarımı fotoğraftan köpeğe çevirirken, bakışları sanki anlayış bekler gibi bir ifadeyle benimkilerle buluştu. Otoyol ürkütücü bir sessizlik içindeydi, tek ses hafif esintiyle hışırdayan yaprakların sesiydi. Etrafıma endişeyle baktım, gölgelerin arasından birinin çıkıp köpeği almasını bekliyordum. Ama kimse yoktu, sadece Max ve ben. Derin bir nefes alıp yanına diz çöktüm. Elimi dikkatlice kokladı, sonra bana doğru eğildi, vücudunu bana yasladı, teselli ve güvence aradı. Haberin devamını okumak için sonraki sayfaya geçiniz...