Nefesim kesildi. Aklım, on yıl önce onu gönderdiğim o kader gününe gitti. Terk ettiğim çocuk bir sanatçı, bir yaratıcı olmuştu. Ama daha da önemlisi, hayatta kalmış, başarılı olmuştu. Ve işte buradaydı, hikayesini sanat aracılığıyla anlatıyor, kurduğu hayata tanıklık etmem için beni davet ediyordu. Düşüncelere dalmış bir şekilde orada dururken, bir ses beni bugüne geri getirdi. "Uzun zaman oldu," dedi genç bir adam. Dönüp yanımda durduğunu gördüm. Daha uzun boylu, daha yaşlıydı ama o gözleri aynıydı; derinlik ve anlatılmamış hikayelerle doluydu. Sözcükler tükendi. Özür dilemek, açıklama yapmak istiyordum ama nereden başlayacaktım? Önce o konuştu ve sessizliği beni şaşırtan nazik bir güçle bozdu. "Neye dönüştüğümü görmeni istedim. İnattan değil, her şeye rağmen başardığımı göstermek için." Sözleri, uzun zamandır iltihaplanmış bir yaraya iyileştirici bir merhem gibiydi. Karşımda acımasızlık ve nefret duymadan durabilmesi, dayanıklılığının bir kanıtıydı. Sonunda pişmanlık ve vicdan azabıyla dolu kelimelerle "Özür dilerim," diyebildim. Geçmişin acısını görmezden gelmeden, özür dilediğimi kabul ederek başını salladı. "Eskiden neden yaptığını merak ederdim," diye itiraf etti. "Ama zamanla, beni reddetmenin ihtiyacım olan katalizör olduğunu fark ettim. Beni kendi yolumu bulmaya, bugün olduğum kişi olmaya itti."